MOZAİKLER

                                                            

                                                             MOZAİKLER


   Bir anda korkunun göğsünden ayak uçlarına kadar yayıldığını hissetti. Korku da değildi daha telaşlı bir şey bu. Bedeni zifiri karanlığı delmeye çalışıyorken, ölüm sessizliğini sadece nefesi bozuyordu. Ardına bakmadan koşmaya başladı bu hissi daha önceleri de yaşadığını hissetti ama beyni sadece kaçmaya odaklıydı. Arkasına bakarsa kaçtığı şey tarafından yakalanacağını düşünüyordu hep koşuyordu ama nereye? Bu belirsizlik daha da korkutmaya başladı artık onu. Duyduğu tek ses kalp atışları olmuştu. Bir kapıdan geçti. Çok geniş olmayan ama sert yapısını hissettiği bir kapıdan geçti.

   Nereden geldiğini anlamadan bir bıçak saplandı göğsüne deştiler göğsünü canlı canlı izliyordu acı hissetmiyordu en azından aklından geçen fikirler kadar baskın değildi acısı. Kendine yapılanı kim yapıyor kimler deşiyor farkında bile değildi. Hafiflik hissetmeye başladı "ölümün hafifliği bu" dedi sessiz ve halsizce. Dudakları kurumuş dili dönmüyordu bile. Yavaş yavaş yanındakilerin kolunda yerden yükselmeye başladı. İstemsizce kendini onlara bıraktı kaçtığı şey yakalamıştı onu. Gözünü açamayacak kadar yorgun hissetti ama bu yorgunluk bedeninde değildi sanki bir kayalığın altında kalmış gibiydi ruhu.

  Yorgun ve çaresiz hissettiğinde hep yaptığı gibi sağ omzuna doğru başını büktü, sağ dirseğinden eline bir uyuşukluk hissetmeye başladı. Başparmağı ile işaret parmağı arasını hissetmiyor gibiydi. Kalbi her buruklaştığında olurdu ona bu his. Diğer eli ile ovalamaya çalıştı. Tamamen bedeni ile ruhu ayrılmış gibi hissediyordu artık hafif uyuşukluk derin bir uykuya yerini bıraktı. Aklından son geçen düşünce ölüm böyleymiş demek ki. Kalbi, nefesi artık hiçbir şey duyulmuyordu... Karanlığın sessiz çığlığından başka...

   Göğsünü deşen 2 iri yarı adamın kollarında havada iken onu aniden fırlatmışlardı bu anı hissetti ama neler olup bittiğini anlamadan çok fena bir çarpma ile kendine geldi. Sahi neredeydi, nereye çarptı bu kadar sert, kimdi onu kovalayanlar fırlatanlar, neler yaşıyordu? Aklında bu soruları kenara iten bir fikir belirdi: "Ölmemişim". 

   Nefesini, kalp atışını hissediyordu ama bir tuhaflık vardı. Sanki sıkışmış gibi hissediyordu sadece kalbi ruhu değil bedenen bir sıkışmışlık. Bir sağa bir sola koşmaya başladı bir yandan da aklından geçen düşüncelerin hızına yetişemiyordu. Adeta uçuşuyordu düşünceler neredeyim, neler oluyor, ne yapmalıyım? Dilinden şu cümle döküldü "İnsanın en korktuğu şey bilmediğidir hiçbir şey biliyorum". Büsbütün kapladı korku içini. Bir an aklı ve gözü kendi bedeninden ayrıldı yükselmeye başladılar akıl ve göz kendi bedenini görmeye başladı yükseldikleri yere baktılar bir kubbenin altındalar gittikçe bedenden uzaklaşıp kubbeye doğru yükseliyorlardı her yer halen karanlıktı. Korkunç sessizliği kalın ve boğuk bir ses bozdu:    DEFNE!!

   Sesi duyar duymaz akıl irkildi bu kendi adıydı durduramıyordu fikirleri akıl kim? nereden biliyorlar beni? neredeyim?… Sesin yankısının ardından aklın ve gözün yükselmesi durmuştu. Kubbeden bir ışık süzüldü akıl gözle hemen yükseldikleri kubbeye baktılar tanıdık gelmişti ama nereden çıkartamadılar. 

  Sonra kendi bedenine baktı. Bir duvardaydı bedeni yanında ise hiç tanımadığı kimseler vardı. Herkes hareketsiz duruyordu bedeni de hareketsizdi ışık her yeri aydınlatmaya başladı. Ama aklın içini ürpeten bir ses duyuldu :
  
Το στόμα μου λαλήσει σοφίαν ... 

   Yankılanan bir ses sanki bir koro gibiydi. Korkudan ne yapacağını bilemeyen akıl aniden bedenine baktı nerede olduğunu yanındakileri ve duyduğu sesi tanıdı. Ayasofya'da kubbenin altında idi kendi bedeni İmparator 2,Yannis Konenos'un yanında mozaiğin içinde hareketsizce duruyordu kendi de mozaiğin taşlarından olmuştu.

Duyduğu ses Zebur (psalm) 49:3 : Bilgelik dökülecek ağzımdan...

Yorumlar

Popüler Yayınlar